24 Temmuz 2011 Pazar

AYNI BAŞLIKLI HABERLER

HAİN PUSU...
KALLEŞ SALDIRI...
OCAKLARA ATEŞ DÜŞTÜ...
KAHPE MAYIN...
KINALI KUZULAR...
Yine aynı manşetler yinre aynı başlıklar. Yazılı olmayan kuralları var onların haberlerinin.
Dizgisi belli, dili aynı,kelimeleri bile hazırdır. Hani derinde bekleyen acılardan,alışık olunan bir durumu anlatmak halidir.Sözcükler ağırdır aslında,kelimeler kanatacak türden ama kağıt üzerinde kalır hepsi.
Önce hain pusu.sonra  adres, sıralı rütbeyle sayıları.Terör yine can almıştır,kahpedir.Geniş çaplı oparesyonlar çoktan başlamıştır.Kobralar havadan destek verir özel eğitimli birliklere.Skorskylerle bordo bereliler bölgeye indirilmiştir.Sıcak takip sürüyordur.
Haber ulaşır ulaşmaz yürekler yanar sayısınca. Baba ocağına kor düşmüş, ana yürekleri dağlanmıştır. Hele bir de hikayeleri varsa; “daha dün aramıştı sevdiğini” diye başlayan,arkasında el kadar bebeğini bırakmıştır.Helallik istemiştir telefonda.
İlk merak edilen nereliydiler olur hep.Önce memleketleri belli olur.İsimleri hep gizlidir ilk saatlerde.Asker acı haberi verene kadar kimse bilmez kimliklerini.
Varlıklarından haberimiz olmadığı onca gençle ölümleriyle  tanışırız.
En zorudur aslında, toprağa vermek evladını. Ama aşina haberdir artık Türkiye’de o merasimler.
Çeken de yazan da sıralamasıyla bilir olacakları.
Yakalarındaki “annesi, babası ,kardeşi,eşi çocuğu” yazılı kartlardan bilir kimin kim olduğunu.
Sanki onca acının içinde herbiri daha kolaylıkla bulunsunlar istenmiştir.
Kimse ağlamamıştır dimdik ayakta durmuştur,sevindirmemiştir teröristi,eli kanlıyı.
Ve son cümlesidir onların; asker selamlıyla uğurladı kardeşini, nişanlısını,babasını...
Yazılılanlar anlatılanlar biter.
Gün sona erdiğinden geride kalır herbiri çünkü “haber bitmiştir” artık.
13 şehit...Daha  10 gün öncesiydi.Unutulmuştu çoktan isimleri.
GÖKHAN,FAHRETTİN,MUSTAFA,MEHMET EMRAH,NECMETTİN,BARIŞ, NOYAN, UFUK AYKUT VEFA ETHEM GÖKHAN.
Tıpkı daha öncekiler gibi.
Şimdi bir Pazar sabahı ve yine aynı cümlelerle başlayan haberler.İsimler,Rütbeler,şehirler.
Aynı başlıklar manşetler.Kanlı pusudur bu kez en çok tercih edilen.
Ardından çok geçmeden gelen "Vatan Sağolsunlar."
Peki neden aynı yazgı?
Neden aynı kader?
Neden aynı ölümler?
Neden aynı herşey.

17 Temmuz 2011 Pazar

ONLARI DA UNUTACAKLAR

Yıllardır hemen hemen tüm siyasi partilerin grup salonlarındaki havayı, mitinglerdeki kalabalıktan adım atılamayan meydanları takip etme imkanım oldu. Ampullü bayraklarla donatılmış,hiçbir masraftan kaçınılmamış, hatta gül sularının Diyabakır İstasyon Meydanı’na boca edildiği ve o kokuyla yaz sıcağında bunalan Akpli’lerin Başbakanı büyülenmiş gibi dinlediği anları not ettim.
Öyle bir büyülenmeydi ki o anlar;
Erdoğan’ın “Diyarbakır Cezaevini kapatacağız yerine daha lüksünü daha modernini açacağız” dediği anda bile alkış tufanının nasıl koptuğunu hayretle yazdım bir kenara.
Binlerce insanın oraya acaba ne diyecek ? sorunlarımız,yoksulluğumuz,işsizliğimiz,açlığımız,geleceğimiz,çocuklarımız...?
Kürt- Türk kavgasını bitirmek için neler yapacak sorusunu sormaktan öte, sadece “varız” diyebilmek için geldiğini hatta yevmiye ile getirildiklerine tanık oldum.
Sadece iktidarın değil muhalefetin de peşine düştüm.Kendi çevresini saran bir sarmalın ötesinde ne olup bittiğini göremeyen “mutlu azınlıklara” fotoğrafın hiçte kendi gördükleri gibi olmadığını anlatmaya çalıştım.
CHP otobüsünün içinde Kılıçdaroğlu’nun limonlu ıhlamurla sesini koruma çabasına,yüzündeki seçim heyecanına tanıklık ettim.Tekbaşına kaldığı onca anda, mücadelesine neden diğerlerinin el vermediklerini anlamaya çalıştım.Herkesin bir başka iktidar hesabı olduğunu yazarken altını kalın kalın çizdim.Çalışkanlığın,üretmenin, halka gitmenin  koltukları kapanlar için artık değeri kalmadığını CHP’nin VİP otobüsten inmeye üşenen Genel Başkan Yardımcıları ile gördüm.
Uzun yollar katetmedim aslında bu meslek için.Kısa sayılan binlerce kilometre sadece.Nefes alan her ilçede soluklandım,sessizliğin içinde kaybolmuş her köyde bir ses bulmaya çalıştım.
Güneydoğu’nun, bir kenarda unutulmuş sadece haritadaki isimleriyle varlığından haberdar olunan  köylerine kadar gitme şansı da buldum.Türkiye’de Türkçe konuşamayan ama sımsıcak bakışlarıyla misafirperverliğin dilini bilenlere konuk oldum.Kürt Toplumunun Dili ile Dini arasında şıkışıp kaldığına isimleri zoraki  değiştirilmiş “Cumhuriyet,Atatürk” meydanlarında karar kıldım.
Silopi’nin, başında GRAND yazan Habur’a sadece 10 km mesafedeki otelinde “bu ülkede KÜRT realitesi gözardı edilemez, yoksulluk Kürt Halkı’nın kaderi değildir” diye bağırırken elindeki CHIVAS REGAL kadehini düşürmeyen,rakıya burun kıvaran milletvekilleri ile kadeh tokuşturdum.
Ve o otelin arka bahçesindeki masada şen kahkahalar atarak ertesi gün TBMM’nin kırmızı plakalı aracıyla Sınır Kapısına gidenlerin, Savcının hakimin SKORSKY helikopterle getirildiği anlarda! ne büyük bir başarı kazandıklarına olan inançlarını,Kandil Yolcularını alan otobüsün ön koltuğundaki Milletvekillerinin sevinç gözyaşlarını kaydettim.”Hiçbir şey eskisi olmayacak” dedikleri anlarda haklı olduklarını kendi kendime söyledim,çünkü bu ülkenin gerçekleri o sözlerin anlamını duymamaktı.
Türkiye’nin dört bir yanında turluyor,sorup sorgularken çoğunluk dostluklar kuruyoruz,bir o kadar da düşman kazanıyoruz.Kısacası halkın ne dediğini not ediyoruz. Kimi yükseltip kimi yerdiğini bizden daha iyi bilen çıkmaz herhalde.
Demem o ki herşey hepsi unutuluyor.İnsanoğlu unutmaya programlı ama ya evlat acısı,sadece analarının körpesi miydi bunca yiğit? Bu milletin, bu toprağın senin benim kardeşimiz değiller miydi?Ben kendi adıma kardeş bildim bayrağa sarılan her bir aslanı.Onların düştükleri hain pusuları anlattım unutulacağını bile bile.İçimdeki acıyı,kanayan bir yerlerimi gizleyerek seçtim sözcükleri.Tıpkı bugünlerde diğer arkadaşlarımın yaptığı gibi.
Çünkü bu bir iş değil o acıyı anlatanlar için...Adını bilmediği tanımadığı bir kardeşinin yitip gitmesine tanık olmak,kendini suçlamak birazda...
O yüzden acıtıyor herbirimizin gördüğü,tanık olduğu hep aynı kalan gerçekler.Yıllar geçiyor acılar hep tazeleniyor hep aynı kalıyor.Daha birkaç yıl öncesinde “DAĞLICA,AKTÜTÜN,TEKELİ...”ve diğerleri nasıl artık bu son.hiç birşey eskisi olmayacak analar ağlamayacak denilerek unutulduysa,unutturulduysa “SİLVAN”da unutulacak.
UNUTMAYAN BİR ANALARI,BABALARI, EŞİ ÇOCUKLARI, “MİNİK DAMLA” OLACAK...
BİR DE KİM Mİ DERSİNİZ UNUTAMAYACAK? O HAİN SALDIRININ İZLERİNİ YÜREĞİNE KAZIYARAK ANLATANLAR,KELİMELERİN ANLAMINI YİTİRDİĞİ ANLARDA BOĞAZI DÜĞÜMLENENLER.
YANİ GERÇEĞİ GÖRÜP 13 FİDANININ UNUTULACAĞINI BİLEREK ANLATANLAR...

3 Temmuz 2011 Pazar

MHP'NİN KURT HOCASI

Üç büyüklerden MHP sezon sonunda iddialıydı.
12 Haziran maçlarına şampiyonluk parolasıyla başladı,ama otoriteler kümede kalma mücadelesi verir görüşünde birleşti.Yılların Kurt Hocası sıkıntılı dönemler geçirdiklerini taraftarın bir çoğunun benzer futbol oynatan hatta bedava kombine koli veren "AKSPOR'a" ilgi duymaya başladığını söyledi.
MHP yönetimi taraftarına “Hilal Kombine kart al, püskevit bedava” dedi.Teknik direktörlerinin her fırsatta yaptığı "komşularınızdan 5 kişi, evden 4, asker arkadaşlarınızdan 6,ilkokuldan 5 kişi ikna et.Topla hepsini 20,çarp 2 ile demek ki puanımız 40.Ligi şampiyon bile bitiririz" hesapları hem taraftarın hem de futbol dünyasının kafasını karıştırdı.
Tribünler doldu ama gün geçtikçe önceki sezonlarda ofsayta düşen oyuncuları ortaya çıktı.
Günlerce "oynatalım Uğurcuğum"diyenler görüntüleri arka arkaya yayınladı. Tekink direktör 9 as oyuncusuyla yolları ayırdı.
Üç Hilal'in teknik direktöre "kırmızı beyaz''formasıyla taraftarın karşısına çıktı.Yeni sezonda gol yollarında sıkıntı çekmemek için tıpkı AKP gibi GOLCÜ SANCAKTAR'ı transfer etti. Milletten lisans alamadı golcüsüne.
Kulüp içi disiplini sağlamak içinse GENERAL ENGİN’i kadrosuna kattı.Engin MHP taraftarının gözdesiydi çünkü KENYA’da uzatmalardaki golü ile TÜRKİYE’yi sevince boğmuştu.Fakat o başarılar geçmişte kaldı, ORDUSPOR’daki başarılı kariyerini yedek külübesinde ”oturarak”  bitirdi. Son transferini SİLİVRİGÜCÜ’ne yaptı.
MHP orta sahayı teslim edeceği Engin’in lisansını aldığını borsaya bildirdi ama Tahkim Kurulu “süresiz hak mahrumiyeti cezası var stada giremez” dedi. Alan’ın eksikliğine rağmen sezonu tamamlamaya karar verdi MHP Teknik Direktörü.
Bir önceki sezona göre kardosundan 20 eksikle mücadele edecek olması önündeki en büyük sorun Bahçeli Hoca'nın.Kurt Hoca tecrübeli isimlerin yerine yenilerini monte edebilecek mi ?
Uzun lig maratonunda MHP’de tek hedef ligi iyi bir yerde tamamlamak.
Şampiyonluk bir hayli uzak.Öncelikli hedef gelecek sezonda da kümede kalmak. 
Bu arada Bahçeli Hoca’nın defansın ortasına düşündüğü BARUT İHSAN’ın sağlık kontrollerinde MR’ı temiz çıkmayınca “linsansı iptal edilsin" isteğine federasyon; imzayı attı, oynayabilir kararı aldı. Geceyarısı stada tek başına gelip,ısınma turları atan Barut İhsan şimdi kendisine yeni bir kulüp arıyor.
Takım içi huzursuzluk kendini yavaş yavaş gösterecek gibi.Üstelik "Bozkurtlar" takımın durumundan memmun değil.MHP'de Önümüzdeki sezonlar için yeni bir teknik direktör arayışı da her an başlayabilir.

KILIÇDAROĞLU VE TOTAL FUTBOL

Madem futboldan örnek verdik öyle de devam edilim.
Futbol ve siyaset benzerliğine biraz daha dikkat çekelim.
CHP yıllardır süren futbol anlayışını bir ofsayt görüntüsüyle yenilemek zorunda kaldı. Genç takımdan gelip, A takımda 40 yıl forma giyen ama bir türlü şampiyonluk göremeyen hatta kimi zaman küme düşen kadroda sıkıntılar baş gösterdi. 
Hücumda ağır kalan,savunmada arkaya adam kaçıran,kademeye hep geç giren, “yemeyelim de atmayalım da” diyen defans ağırlıklı anlayışını değiştirme kararı aldı.
Devre arasında Teknik direktörü değişti. Yeni hoca önce “Total futbol” anlayışıyla tam saha pres yapacağını söyledi. Gençleşmeye karar verdi. Ama altyapıyı bir kenara bırakarak dış transferlere ağırlık verdi.Sağ açığa ardı ardına transferler yaptı.Takımın moitvasyonunu, inancını yükseltmek için Cemaatspor ve Tarikatspor’dan isimlere iki günde imza attırdı.Hoca Efendi'nin altyapıdan yetiştirdiği " Çakmak Muhammet" büyük umutlarla takıma getirildiyse de bir türlü istenen katkıyı sağlayamadı.
CHP'de o dış transferler yönetimi zora soktu,taraftarın tepkisini çekti. Hatta başka kulüplere ilgi duymaya başlayanlar oldu.
Ligi birinci olmasak bile ikinci bitiririz diyen CHP, puan farkını ne 5’e ne de 10’a düşürebildi.Şerefli ikinciliklere bir yenisini daha ekledi. Taktik yanlıştı, transfer hatalıydı, YENİ sistem takıma uymadı diyenler ALTI OK’lu formanın değişmemesi gerektiğinde ısrar etti. 24. sezona girerken yeni hoca arayışları başladı.Yönetimin idari yönden ibra edilmemesi için imza çalımları,kısa paslaşmalar arttı.Genel kurul istekleri ayrı düşen iki taraftar derneğini bile biraraya getirdi.
İşte bu atmosferde CHP sezon hazırlıklarına Silivri’de başladı.Büyük beklentilerle kadroya dahi edilen iki oyuncuyu kulüp binasına bir türlü getiremedi.Çünkü transfer edilen hatta bonservisi  yılların topçusu, duayen golcü “Baba Sülo”dan bedava alınan “Neşter Mehmet” ve "Silivrigücü'nde" çıktığı maçlarda sarı kartlarıyla ünlü “Yazar Mustafa”resmi sözleşmeye imza atamadı. CHP Bosman Kuralına işaret etti;  “Bağımsızspor'dan Sebahat’ı” örnek gösterdi ama federasyon milletin verdiği lisansları tescil etmedi.
CHP sezon öncesi 133 oyuncuyla antremanlara çıktı.İki eksiğinin takımı etkileceği kesin.Tahkim Kuruluna itirazı da reddedilince kadro sıkıntım var diyerek ilk maça çıktı ama zeminden şikayetçiydi.Ligi boykot etme kararı aldı.Taraftar ne oluyor derken,sezon açılışı bir türlü gerçekleşmedi.
ALTI OK "önümüzdeki maçlara bakacağız" diyerek, Söğütözü tesislerinde maç saatine kadar basına kapalı antremanlarına devam ediyor. Genel Kurul istekleri ise mevcut yönetimin bir süre daha baş ağrısı olacak.

1 Temmuz 2011 Cuma

BAŞBAKANIN FUTBOL ANLAYIŞI

Başbakan Erdoğan bir anlamda yeni dönemin ilk gövde gösterisini yaptı.İster gelin ister gelmeyin diyerek özetledi herşeyi.
En dikkat en çekici vurgusu “sayımız herşeye muktedir” oldu. Ki o vurgunun altında yatan “uzlaşı arayanlara o dediğiniz bizde yok” anlamı taşıyordu. Hele hele komisyonlar çalışmaz, meclis kilitlenir diyenlere gösterdiği anayasa mahkemesi kararı da tuzu biberi oldu.
Erdoğan’ın vermek istediği mesaj daha basit olamazdı aslında. Çoğunluk benim; ben ne dersem o olur. Mahallenin toraman,arkası kalabalık, harçlığı çok çocuğunun haliydi başbakanınki.Yani muhalefete de, bağımsızlara da,lafın arasında Çankaya’ya da rest çekti. Köşk’e azınlığın çoğunluğa tahakkümü mü olacak diyerek “hakemlik  yapma” dedi.
Top benim,kale benim,sahayı Tokim yaptı,taraftarın yüzde 50’si arkamda,327 lisanslı 4 yıl sözleşmeli topçular bende,zaten 3 sezondur oynadığımız her maçta vurduğum hep gol,sıkıntı olursa diye GOL KRALI bile transfer ettim, ee neden sizinle oyanayım ki.Kulüpler Birliği Başkanını da ben seçerim, Milli Takım Hocası'na da ben karar veririm dedi.Sadece bu sezon değil, son iki sezonda öyle yaptı.Erdoğan sonunda bu ligin isim hakkı bile bende diyerek rakiplerini alt kümeye itti.
Tıpkı yukarıdaki gibi; Başbakan bir kez daha elindeki büyük gücün farkında.O farkındalıkla muhalefete kırmızı kart gösterdi .Çünkü bu oyunda hakem de benim dedi.Final maçının sonrasında yaptığı ilk açıklamada fair play vurgusu yapsa da, yeni  sezonun ilk iç saha maçında Chp’yi taraftara şikayet etti.Oyunu kuralına göre oynamıyor,maç başladıktan sonra kural değiştirmeye çalışıyor dedi.
Final maçının ardından; yeni sezona başlarken Tahkim Kurulu’nun aldığı kararların tartışılması doğru olmaz dedi. Federasyonun CHP’ye kadronuzda oynaması sakıncalı, sağlık raporu da sicil kaydı da bozuk oyuncuları var diyerek, verilen saha kapatma cezasının az bile olduğunu iddia etti. O iki oyuncunun tribünlerdeyken sahaya yabancı maddeler attığını,AKSPOR hakkında kötü tezahüratlar yaptıklarını söyledi. Basında yeralan görüntüleri, ses kayıtlarını delil gösterdi.
Başbakan antremanlara başladı.Şimdi kondüsyon yüklüyor,ardından sahaya çıkacak önce tam saha prese dayalı  oyununu sahaya yansıtacak.
Yine şampiyonluğun büyük adayı.