24 Kasım 2011 Perşembe

BAŞBAKAN KİME SAHİP ÇIKIYOR?

İSKİPLİ ATIF HOCA MI?

Malum tarihimizle yüzleşmek gerek. Başbakan açık seçik yakın tarihin bir sayfasıyla yüzleşti.Hatta CHP’yi dönemin koşullarına bakmaksızın “KATLİAM PLANCISI” gibi anlattı.Cumhuriyeti kurmakla övünen bir partinin elinde kan var demeye getirdi. Dersim katlimanın hesabını sormak hatta devlet adına “özür dileme” O’na nasip oldu.

Başbakan DERSİM’den dem vurdu sözü İSTİKLAL MAHKEMELERİNE getirdi.Acaba o dönemde verilen kararlar adına da mı özür dileyecek derken, İSKİLİPLİ ATIF HOCA’dan bahsetti. Ali Çetinkaya’nın kim olduğunu hatırlattı. Hani Şeyh Said İsyanı’ndan sonra kurulan ve 7 Mart 1927’e kadar görev yapan İkinci Dönem Ankara İstiklal Mahkemesi’nin başkanlığını yapan isim. “Sanığın idamına, şahitlerin bilâhare dinlenmesine” kararıyla bazı çevrelerin hedef aldığı isim.Hukukcu olmadığının altı sık sık çizilen Kel Ali.
(Anayasa Mahkemesinin şu anki başkanı ve vekili de hukukcu değil ama o konumuz değil)

Peki neden İSKİPLİ ATIF HOCA’yı üzerine basa basa hatırlattı başbakan? Şapka inkilabına karşı çıktığı hatta daha şapka inkilabıyla ilgili kanun çıkmadan kaleme aldığı "frenk mukalletliği ve şapka” kitabıyla kanuna muhalefetten suçlu bulundu ve idam edildi. Başbakanın vurgu yaptığı konu bu.Kel Ali’de o idam kararının çok sonrasında bakanlık yapan biri. Yani CHP’nin başbakanın kendi ifadesiyle kara geçmişini işaret ediyor.

Chp’nin yıllardır verdiği mesaj ortada."Başabakan rövanş peşinde".Ne için rövanş,kiminle rövanş? CHP’ye göre Erdoğan CUMHURİYET ve ATATÜRK ile rövanşın yollarını arıyor.CHP’ye göre Erdoğan’ın son verdiği örnekteki ısrar ve öfkeli ses tonu bir planın parçası.Aslında amacı DERSİM KATLİAMI ya da o dönemin acılarıyla yüzleşmek değil CHP’Yİ tartışmaya açmak.O acçılan tartışa üzerinden de Atatürk’e ulaşıp,Cumhuriyeti sorgulatmak.

Başbakanın İskilipli Atıf Hoca örneği biraz düşündürdü açıkcası.Gerçekten ne oldu diye sorgulamaya itti.Kimdi bu Hoca. 30’lu yılların sonunda yaşananlarla nasıl bir bağLantısı olabilirdi ki.Sonuçta istiklal Mahkemelerinin görevi 1927-28’de sona ermişti.Gerçekten bu örneği vererek başbakan aslında başka bir tartışma alanı mı yaratmak istiyordu? Önce İskilipli Atıf Hoca’ya ulaşmakta fayda vardı.

Kimin hangi çevrelerin savunduğu belli artık İSKİPİLİ HOCA’yı.Zaten Erdoğan’ın örnek vermesi ve sesinin rengine bakarak bilen bilmeyen de sahip çıkacak artık.

Bir de şu noktadan bakmak gerek İskilipli Atıf Hoca’ya ne dersiniz?

Cemiyeti Müderrisin Beyannamesi (25 eylül 1919)

Hemen altını çizelim İskilipli Atıf Hoca bu cemiyetin 4 kurucusundan.

Şöyle başlar o beyanname;

ey anadolu’nun masum ve mazlum ahâlisi!

bir zamanlar ne kadar şen ve bahtiyar idiniz. hemen hepiniz çoluğunuz ve çocuğunuzun yanında, tarlalarınızın, bağlarınızın başı ucunda, çiftinizle, çubuğunuzla uğraşıp vaktinizi hoş geçirmeye çalışır idiniz. bir müddetten beri size ne oldu?...

ve bir kaç paragraf sonrası:

... Anadolu’da Mustafa Kemal ve Kuvâ-yı Milliyye maskaraları Yunan askerlerinin önünden nâmerdâne bir surette kaçarken, zavallı saf ve gafil ahâlî ve askerden cem’ ettikleri kuvvetleri düşmanla harbe tutuşturarak ve “siz mevkiinizde sebat edin, biz şu taraftan onların arkasını çevireceğiz” tarzında yalanlar ve hilelerle savuşup kaçarak zavallı neferlerimizi ve ahâlimizi boşuboşuna kırdırmak usulünü takip ediyorlar. Biçare millet! bu yankesicilerin hilelerini, desiselerini hâlâ tamamen anlayamamıştır.

... İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Harb-de mağlup olduktan sonra uslu oturmak ve mağlubiyetin netâyicine katlanarak telâfisini sabr ü sükûn ve akl ü tedbir dâiresinde izâle etmekten başka çare var mıdır? Yunanlılarla harbe tutuşuyor, sonra da bir taraftan kaçıyor ve bir taraftan şöyle mukavemet ettik, böyle zayiat verdik gibi yalanlarla halkı iğfale çalışıyorsunuz!

... Kuvâ-yı Milliyye belâsının tevlit ettiği mecburiyetle galip devletlere karşı yeniden taahhüt altına girdik. Devletler şimdi bize: “Eğer Anadolu’da Kuvâ-yı Milliyye isyanını devam ettirir ve bastıramazsanız İstanbul’u da elinizden alacağız” diyorlar. Kuvâ-yı Milliyye eşkiyası ise İstanbul’u da elimizden çıkarmak ve memlekete son hizmet şeklinde son ihanetlerini de yapmak için çalışıyorlar.

... ulemâyı asıp keserek mallarını yağma ederken kendinize ne hakla, ne yüzle, ne utanmazlıkla Kuvâ-yı Milliye namını veriyorsunuz? Milleti öldürerek, mahvederek hukuk-ı milleti müdâfaa edeceksiniz öyle mi? Utanmaz hâinler, artık yetişir, yakamızı bırakın: Cenâb-ı Hakk’ın gazap ve laneti sizin üzerine olsun!”

... vaktimiz pek daraldı; ve bu âsilerin, ba-ğilerin, şekavetlerinden, cinayetlerinden halk bunaldı kaldı. Eğer bu ateşi kendi kendimize söndüremeyecek ve Anadolu’da asayişi temin ile biçare vatandaşlarımıza refah ve huzur vermeyecek olur isek galip devletler tarafından bildirildiği veçhile Pây-i tahtımızdan, sevgili İstanbul’umuzdan mahrum edileceğimiz gibi Anadolu’nun da ecnebiler tarafından istilâ olunacağı şüphesizdir.

... halife-i zîşânımız ve sevgili hakanımız efendimiz hazretlerinin de âsileri tedip etmek ve sizin rahatınızı ve saadetinizi temin eylemek için cem’ edilecek kuvvetin başında olarak bizzat oralara geleceklerini sizlere tebşir ederiz. Hazır olunuz! ve hâinlerden, bu canilerden vatanı kurtarmak için size düşen vazifeyi ifâda kusur etmeyiniz.

... Elinize aldığınız fetvâ-i şerif ki Allanın emridir, okuduğunuz hatt-ı münif ki halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır, siz Allanın emrine halifenin fermanına ittibâen bu canileri, bu katil canavarları daha ziyade yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz. Şu alçaklar ve hempaları bu cinayetleri hep sizin sayenizde yapıyor; bunları vücudlarını külliyen dünyadan kaldırmak beşeriyet için, Müslümanlık için bir farz olmuştur.

... Padişahımız halifemiz efendimiz hazretlerinin merhamet ve şefkat kucağı size açılmıştır. Hepiniz koşunuz, geliniz dünya ve ahiret saadetini ihraz ediniz: İşte size ihtar eyliyoruz. Allahını, peygamberini ve padişahını seven bu tarafa gelsin!
///////////

O DEDİĞİNİZ TARAF KİMİN TARAFI?

Şapka devrimine muhalefetten mi?
Yoksa bu bildiri ve faaliyetler nedeniyle mi?
Gerçekten Şapkaya “hayır” diyeni mi astırdı Kel Ali?

Hani bir laf var ya;

“ŞAPKA” DÜŞTÜ “KEL” Mİ GÖRÜNDÜ ?

15 Kasım 2011 Salı

“10 KASIM MI, ATATÜRK’Ü ANMAMA MI” DEDİNİZ?

Binlerce cümle,
Onbinlerce kelime...
Bir dergiden bahsediyorum,
Türkiye Cumhuriyeti'nin en prestijli markalarından birine ait.
Neden mi en prestijlisi?
Ee ne de olsa Messi kemer baglamayı,
Rooney çıkış kapılarınıi gösteriyor,
Yetmiyor Kobe yemek yaparken,
Wozniacki çay servisine cıkıyor,
Bir dönem Kevin Kostner kullandı air-buslari...
Herbiri Türk Hava Yolları personeli
Yani “we are globally yours.
Bir de dergisi var Thy'nin,
Skylife!!!


Her ay yolcular için çıkan;
Koltuk ceplerinde üzerinde "beleş alabilirsiniz" yazan.
Türkiye'yi anlatıyor hani yolculara,
Dünyanın dörtbir yanında uçarken,
Onbinlerce yolcuya "biz buyuz","ülkemiz de bu" diyor.
Ticari bir amaçla çıkmayan bir dergi.
Yani ne yazalım da satalım, para yapalım kaygısı yok.
Skylife’da ne verirsen o gidiyor.
Peki o derginin "KASIM" sayısında ne var?
Birbirinden ilginc gezi yazıları,
Yazarlar,reklamlar, yemek tarifleri,biyografiler vs.vs.
Unutmadan,elbette unutmamak lazım;
Bir konu daha var bu sayıda
Malum 10 KASIM.

208 sayfada
Binlerce cümlede
Onbinlerce kelimede
10 KASIM unutulmamış.
"Bir Dünya Liderini Anıyoruz" başlığıyla...
4 cümlede, 42 kelimede.
“- De - da” ekleri dahil.
Saygıyla ve şükranla anılmış.
Mustafa Kemal Atatürk
208 sayfada 4 cümleyle 42 kelimede...

Hadi yazmadınız anlatmadınız,
Yeriniz yoktu,
Hatta sadece birgünlük anma,sadece 10 Kasım;
“Ne gerek var koca dergide 5 – 10 sayfa ayırmaya” dediniz.
Hiç değilse Atatürk ve Havacılık diyerek bir iki fotoğrafla ansaydınız.
Eliniz mi gitmedi,bir yerlerde gizli kalan duygular mı karşı çıktı?
Oysa “vicdanınızı” sızlaması gerekmez miydi ?
Sizin vicdanınız sızlamadı ama O’nun kemikleri sızladı bir kez daha.

((( Küçücük bir not bu sayiya ait:
Caroline Wozniacki için 3,
Yazar-gazeteci Kanize Murad icin 5 sayfa aayrılmış,
Cümle ve kelime sayısını sayamadım çünkü yolculuk bitti.)))

7 Kasım 2011 Pazartesi



HELİN...
5 Yaşında bir kız çocuğu...
Bu ülkenin en gerçek yanıydı HELİN’in isteği.
Acıttı yürekleri.
Daha çocuktu, 5 yaşında.
Gözleri öyle derin bakıyordu ki, çaresizliğin ne olduğunu çok erken öğrendi HELİN.
Depremle öğrenmedi üstelik.
Babasının neden sık sık onları bırakıp gittiğini anlayabilmişti bu küçük yaşında.
Bir İstanbul’a bir izmir’e.
5 yaşında işsizliğin ne demek olduğunu öğrenmişti Helin.
Belli ki minik yüreğini çok acıtmıştı babasının her gidişi.
Artık gidemeyecek bir İstanbul’a bir İzmir’e.
Kirada oturdukları ev hasarlı.
Prefabrik bir evde yaşama tutunuyorlar şimdi.
Devlet geldi Helin’in yanıbaşına.
Gözlerinin içine baktı.
Bayramdı üstelik.
Başka yerlerde çocukların en mutlu olduğu günlerdi.
Helin ne isteyebilirdi ki... 5 yaşındaydı.
Oyuncak, harçlık ya da bir iki güzel söz.
Öyle olmadı ama.Helin en derin yarayı açtı kısık sesiyle.
Onca büyük adam onca kamera vardı karşısında.
Kimseden saklamadı.
Kimseden utanmadı, korkmadı.
Ayakları üşüyordu,
Üşüyordu üşüyordu...
Oysa “geldik sarıldık ısıttık seni” diyeceklerdi .
Öyle olmadı,Helin “ayaklarım üşüyor” dedi çorap istedi.
Sadece çorap.
Talimat verildi hemen ÇORAP için.
Bir çift çorap ve talimat.
Devletti adı onun; çorap talimatıyla ısındı Helin’in ayakları.
Üşümüyordu artık.
Talimatlı çoraplar sıcacık tuttu.
Kimse görmedi Helin’in gözlerindekini.
Çocuk yaşta öğrendiği işssizliği, çaresizliği farkedemedi.
Babası için “iş” istedi 5 yaşında BÜYÜYEN HELİN.
Çaresizliği öğrettti bu ülke ona.
Ayakları sıcak üşümüyor artık,
Ya küçücük yüreği?