24 Ocak 2012 Salı

BABAM VE BÜYÜK İNSAN

Yaşım çok küçüktü... hani sözcüklerin anlamını bile bilemediğimiz zamanlardaki...
Sabahın ilk ışıklarıyla bakkal dükkanımızı açardı babam.
Koltuğunun altında çoktan sıkıştırdığı Cumhuriyet Gazetesini dükkanın orta yerindeki masaya bırakırdı.
Okuduğu gazeteden fişleneceğini hiç aklına getirmezdi,


O günlerde kimse korkmazdı kimlerin “o” gazeteyi göreceğinden.
Orta yerde dururdu.
Hep aynı sayfada uzun uzun kalırdı. Okurdu bakkalda müşteri olmadığı anlarda.
En derinde o sözcüklerle buluştuğunda gelen müşteriye yüzünü asardı.
Dikattlice bakardım yüzüne,”Uğur Mumcu” derdi; “büyük adam”
Anlatırdı yandaki komşu manava kasaba babam:
... “cesur bir kez, korkak bin kez ölür”.
“demokrasi, özgürlük, vurulduk, asıldık öldürüldük ey halkım unutma bizi...”
Hiçbirinin ne anlama geldiğini bilmeden dinlerdim.
Babamın sözlerindeki heyecana,inanca hayran kalırdım...
“Büyük adam” sözü hep hayallere süreklerdi beni,
Bir çizgi roman kahramanı gibi algılardım Uğur Mumcu adını.
Yaşım daha 5 – 6 ..
Çok zaman geçti değişti herşey
Değişmeyense babamın sabahın ilk ışıklarıyla bakkalı açması
Ve masa üzerindeki gazetesiydi...
Büyüdüm... Yaş oldu 17 - 18...
Sözlerin cümlelerin ne anlatmak istediğini kavrar oldum.
Okunmuş bir Cumhuriyet Gazetesinde babamın “büyük adam” dediği Uğur Mumcu’yla tanıştım...
Anlamaya çalıştım.. düşündüm... demokrasiyi, özgürlüğü,kürt sorununu...
Ve öğrenmeye çalıştım:
“mezar taşı” gibi suskunluk simgesi olmamak gerektiğini...
Ölümü de biliyordum artık suikastı da.
24 Ocak’tı... Yıl 1993. Yaşım 18.
Babamın yüzündeki acıyı unutmadım uzun süre.
Gözyaşıyla komşu manava kasaba anlatıyordu yine Uğur Mumcu’yu
Bu kez ölüm vardı acı vardı sesinde.
Milyonlarcası ile birlikte yürüdük soğuk bir kış günü.
Açmadı babam o gün bakkalı. Gazete de almadı.
O büyük insanı küçücük insanlar nasıl yokedebilirdi ki?
“Neden” diye sordum günlerce.
Biraz daha büyüyünce anladım nedenini....
Birkaç yıll sonra kapattı bakkalını babam...Gazetesini artık evinin balkonunda okuyor.
Çekinerek söylüyor hangi gazeteyi okuduğunu.
Yine de inandıklarına sahip çıkarak dimdik yürüyor,konuşuyor, savunuyor...
Bense gazeteci olmaya çalışıyorum 14 yıldır...
“Büyük adamın” ardındansa tam 19 Yıl geçti.
6 935 gün... 16 640 saat... 9 986 400 dakika...
“Zaman su gibi akıp geçiyor” du ya hani,
İşte o söz bu sokakta yalanla el ele yürüdü.
Burası Uğur MUMCU’nun sokağıydı çünkü...
Karanlığın aydınlıkları esir ettiği yerdi.
Bombanın patladığında YOK OLDU ZAMAN DENEN YALAN.
Acıyı aynı bıraktı milyonlarca dakika geçse de;
Aynı yerde kanadı kırmızı bir karanfil...
Ve Bir Pazar sabahıydı, hiç Pazartesi olmadı o sokakta...
KIRIK BİR GÖZLÜK MİRAS KALDI MİLYONLARA ...
BAKMASINI BİLENLERE...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder